ABD Yüksek Mahkeme Kararı ile “Üreme Sağlığı Hakkı”na sınırlama geliyor
Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkeme Kararı ile
“Üreme Sağlığı Hakkı”na sınırlama geliyor
Üreme Sağlığı kavramı ilk olarak Kahire'de 1994 yılında yapılan Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda(ICPD) tanımlanırken üreme haklarının, bireylerin ve çiftlerin, çocuklarının sayısı ve aralığına özgür ve sorumlu olarak karar vermeleri ve bunu sağlayabilmek için gerekli bilgiye sahip olabilmeleri, en yüksek kalitede üreme ve cinsel sağlık standartlarına ulaşabilmeleri, şiddet, baskı ve ayrımcılık olmaksızın kararlarını verebilmeleri ve özellikle adolesan dönemden başlayarak yaşlılık dönemi de dahil üreme sağlığı hizmetlerinden yararlanma haklarının, insan hakları kapsamında ele alınması gereği vurgulanmıştır.
Türkiye’de ise 1923 yılından beri izlenen pronatalist nüfus politikası, toplumun talep ve gereksinimi doğrultusunda özellikle de gebeliğin düzenlenebilmesi gerekçesi ile değiştirilerek, 1965 yılında 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’un kabul edilmesi ile antinatalist nüfus politikasına geçilmiştir. Bu ilk yasada doğurganlığın düzenlenmesi amacıyla istenmeyen gebelikleri önleyici modern yöntemlerin ücretsiz veya uygun fiyatlarda temini, tanıtımı ve kullanımını, Aile planlaması hizmetlerinin kamu ve özel sektör tarafından sunulması onaylanmıştır.
İstenmeyen gebelikleri önleyici yöntem ihtiyacı, erken yaşta cinsel deneyim ve geç menopoz nedeniyle 30 yıl kadar devam edebilmektedir. Güvenilir yöntemlerle istenmeyen gebelik korkusu, yasa dışı düşük ve doğum kaynaklı ölümleri önlemek mümkün olmasına rağmen günümüzde gebelikten korunmak isteyen partnerler arasında modern yöntem kullanımında hala önemli bir açık vardır.
Pek çok gelişmekte olan ülkede yasa dışı düşük komplikasyonu olarak septik düşük ve buna bağlı anne ölümleri ciddi boyutlardadır. Anne ölümlerinin 1 /4-1/3'ü güvenli olmayan düşük komplikasyonlarına bağlıdır. İstenmeyen gebelikler, üreme sağlığını tehdit edenönemli bir sorundur ve aile planlamasında karşılanamayan gereksinim olarak ifade edilir. Pek çok gelişmekte olan ülkede kadınlar daha fazla çocuk sahibi olmak istemedikleri halde farklı nedenlerle herhangi bir kontraseptif yöntem kullanmamaktadır ve bu da doğurganlığı etkilemektedir. İstemli düşükler gelişmekte olan ülkelerdeki karşılanamayan gereksinimin bir göstergesidir. İstenmeyen gebelikler çoğunlukla isteyerek düşükle sonlanmaktadır. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin bir kısmında isteyerek düşük hizmetlerinin yasal sistem içerisinde yaygın ve ulaşılabilir olmaması doğurganlığı etkilediği gibi, annenin mortalite ve morbiditesini arttırmaktadır.
İstenmeyen gebelikler ve isteyerek düşükler, kadın yaşamının bir gerçeği ve kadın sağlığının önemli bir sorunudur. Dünyada meydana gelen 46 milyon isteyerek düşüğün 19 milyonu güvenli olmayan koşullarda gerçekleşmektedir.
İsteyerek düşük konusu uluslararası pek çok belgede ele alınmış olup (1994 Kahire, Nüfus ve Kalkınma Konferansı-ICPD, 1995 Pekin IV. Dünya Kadın Konferansı vb.), Türkiye bu belgeleri çekincesiz imzalamıştır. Bu belgelerde konu “kadının/bireyin sağlık hakkı” olarak vurgulanmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin taraf devlet olarak onayladığı; Birleşmiş Milletler “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), “isteğe bağlı düşüğü” (kürtaj) bir suç olarak gösteren yasalara karşı çıkmaktadır.
Güvenli olmayan kürtaj, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından, gerekli becerilere sahip olmayan kişiler tarafından veya asgari tıbbi standartlara uygun olmayan bir ortamda veya her ikisi tarafından gerçekleştirilen istenmeyen bir hamileliği sonlandırma prosedürü olarak tanımlanmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri ’nde Yüksek Mahkeme Kadınların Kürtaj Hakkını İptal etti
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nde Yüksek Mahkeme, ülkede 1973'ten bu yana kürtajı yasal hale getiren Roe vs Wade (Wade'e karşı Roe) kararını iptal etti. Roe v. Wade kararı, ABD’deki kadınların anayasal olarak kürtaj hakkını tanımış ve yasallaştırmıştı. Bu kararın iptali ABD’de yaşayan kadınların yasal yollarla kürtaj yaptırma hakkını ellerinden alabilir.
Mahkeme, muhafazakar çoğunluğun desteğinde 3’e karşı 6 oyla, Cumhuriyetçiler’in desteklediği ve 15 haftadan sonra kürtajı yasaklayan yasayı onayladı. Roe v. Wade kararını bozmak için yapılan oylamada 5 muhafazakar yargıçtan destek çıktı.
1 Eylül Çarşamba günü Teksas'ta yürürlüğe giren yasa embriyonun kalp atışlarının duyulduğu andan, yani yaklaşık altıncı hamilelik haftasından itibaren kadınlara kürtaj yasağı getiriyor. Yasaya karşı olanlar birçok kadının bu sürede hamile olduklarını dahi anlamadıklarına dikkat çekiyor. Yasa tecavüz ya da ensest ilişki sonrasında hamile kalan kadınlar için de istisna getirmiyor. Sadece hamile kadının sağlığının tehlikede olması halinde bu süre içinde kürtaja izin veriliyor.
Kararın ardından bazı ABD eyaletlerinde kürtaj klinikleri kapanmaya başladı ve iptal kararı birçok kentte protesto edildi.
Samuel Alito kimdir?
Yargıç Samuel Alito, dokuz üyeli Yüksek Mahkeme'ye Cumhuriyetçi başkanlar tarafından atanan altı yargıçtan biri. Daha önce New Jersey'de savcılık ve yargıçlık yapan Alito, 2005'te dönemin Başkanı George W.Bush tarafından atanmış ve Ocak 2006'da göreve başlamıştı. Alito, Yüksek Mahkeme'deki en muhafazakâr yargıçlardan biri olarak tanınıyor. Alito Kasım 2020'deki bir muhafazakâr etkinlikte konuşma yapıp, eşcinsel evlilikleri eleştirmiş, üreme hakları yasalarına saldırmış ve Covid önlemlerinin ifade özgürlüğü ve dine tehdit olduğundan bahsetmişti.
Roe v Wade davası nedir?
Roe v Wade, ABD Yüksek Mahkemesi'nin kadınlara kürtaj hakkı kararı verdiği davanın ismi. Davada Jane Roe diye anılan Norma McCorvey adlı kadın 1969'da üçüncü çocuğuna hamile kaldı. McCorvey memleketi Texas'ta kürtaj olmak istedi ama eyalette kürtaj yasaktı. Daha sonra eyalete ve başsavcı Henry Wade'e dava açtı. Kararla, kadınlara gebeliğin ilk üç ayında mutlak kürtaj hakkı verilmişti. Ancak muhafazakâr eyaletlerdeki yasa koyucular, kadınların kürtaja erişimlerini zorlaştıran kanunlar geçirdi. 1992'de de Planned Parenthood v Casey davasında, Yüksek Mahkeme, eyaletlerin gebeliğin 24. haftasından önce kürtaj olmak isteyen kadınlara "gereksiz yük getiremeyeceğine" hükmetti.
Kadınlar nasıl etkilendi
Üreme hakları, kadın haklarının ayrılmaz bir parçasıdır ve bu, uluslararası anlaşmalarla onaylanan ve dünyanın farklı yerlerinde yasalara yansıyan bir gerçektir. Kürtaj yasal olsun ya da olmasın, dünyanın heryerinde sıklıkla başvurulmaktadır. Veriler, kürtaja erişimi kısıtlamanın kadınların kürtaj aramasını engellemediğini, sadece onu daha ölümcül hale getirdiğini gösteriyor.
Dünyadaki tüm gebeliklerin neredeyse yarısı istenmeyen gebeliklerdir ve bu istenmeyen gebeliklerin yüzde 60'ından fazlası kürtajla sonuçlanabilir. Dünyadaki tüm kürtajların yüzde 45'inin şaşırtıcı bir şekilde güvensiz olması, bunu anne ölümlerinin önde gelen nedeni haline getiriyor.Kürtaja güvenli ve yasal erişim kısıtlandığında, kadınlar, özellikle azınlık kadınları da dahil olmak üzere yoksul veya savunmasız kırılgan kadınlar için, çoğu zaman zarar verici veya feci sonuçlarla daha az güvenli yöntemlere başvurmak zorunda kalıyor.
Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere 179 ülke tarafından imzalanan Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nın (ICPD) 1994 Eylem Programı, güvensiz kürtajın ne kadar ölümcül olduğunu kabul etti ve tüm ülkeleri kürtaj sonrası bakımı, yasal olarak ne olursa olsun hayat kurtarmak için vermeye çağırdı. Ayrıca, tüm insanların üreme sağlığı ve doğum kontrol yöntemleri hakkında kaliteli bilgilere erişebilmesi gerektiğini vurguladı.
Kanıtlar, yasal kürtaja erişimi kısıtlamanın kürtaj sayısını azaltmadığını gösteriyor. Aksine, güvenli olmayan kürtajları ve hamileliğe bağlı ölümleri artırır ve nesiller boyunca zararlı mali, sağlık ve aile sonuçlarına yol açar. Kürtaj hakkının korunması, ihtiyacı olan herkes için güvenli kürtaja erişim sağlamak için esastır. Uluslararası belgelerde, doğurganlığa karar verme hakkının, “bireylerin, ailelerin özellikle de kadınların özgürce kullanacakları bir insan hakkı olduğu, bu karara kimsenin müdahale etmemesi gerektiği” vurgulanmıştır. İsteyerek düşüklerin yasa ile yasaklanması düşük yapmayı azaltmamakta, aksine sağlıksız koşullarda yapılan düşükleri arttırarak anne ölümlerinin artmasına yol açmaktadır.
Yüksek Mahkeme kararının öncesinde yaşanan gelişmeler buradan ulaşabilirsiniz.